• USD  32,50
  • EURO  34,69
  • BORSA  9.693,46
  • ALTIN  2.499,53
SON DAKİKA
Meryem Uzerli'ye teşekkür etmeliyiz

Semra Topçu semra_tv@yahoo.com

Meryem Uzerli'ye teşekkür etmeliyiz

18 Nisan 2017 20:43

Meryem Uzerli’ye teşekkür etmeliyiz, örnek de alsak fena olmaz.


Türkiye kamuoyu birkaç sene önce Meryem Uzerli sayesinde ‘tükenmişlik sendromu’ ile tanışmıştı. Devrelerim yandı galiba ve referandum süreci boyunca yaşanların ardından sonuçları ile ilgili ‘iptal’ tartışması yapılıp, protestolar artarken aklıma geldi. 2013’te bu konuyu iyi kavrayamamış olabileceğimizi düşünerek, hatırlama ve hatırlatma gereği duydum.

Meryem Uzerli, tükenmişlik sendromu içindeyim deyip, bir anda Muhteşem Yüzyıl dizisinin Hürrem’liğini, onu milyonların sevgilisi kılan rolünü-dizisini terk edip gitmişti. Meğer hamile imiş, yaşamına yeni bir yön verip, bebeğini dünyaya getirip, yani bir süre uzak kalıp yeniden dizi setlerine dönmüştü.

Ben hiç izlemedim ama annem seviyor kendisini. Sanırım hala milyonların sevgilisi... Muhtemelen aradan geçen zamanda yaşamındaki yeni evreyi hazmetti, olgunlaştı, vizyonuna katkı yapacak yeni yaşamsal rollerle kendini harmanlandı ki geri dönebildi ve kaldığı yerden devam edebildi. Sonuç olarak Meryem Uzerli’ye gıpta ettim.

Keşke herkesin böyle bir imkanı olsa. Toplumsal rollerimizden, mesleki rollerimizden, siyasal kimliklerimizden uzaklaşıp, düşünme fırsatımız olsa. Durmak, çekilmek gerektiği yerde çekilebilsek. Olayları, olguları, süreçleri kısacası olan biteni anlamak, yeni veri ve bilgileri algılayabilmek daha kolay olurdu sanki böylece. Ne dersiniz?

İşin aslı, ben daha önce benzer bir süreç yaşadım... 2002 yılıydı, çalıştığım televizyon kuruluşunda ‘Düşündükçe’ isimli program yapıyordum; Türkiye’nin aydınlarını ekrana çıkarıp, geleceğini konuştuğumuz, çok inandığım bir programdı.

Mesleğinin başında, idealist bir yurttaş olarak aydınlatıcı olmak istiyor, birşeyleri değiştirebileceğime inanıyordum. Olmadı, kurtarıcısını aradığını düşündüğüm ülkemin insanları, bana göre yanlış durakta indi.

Hayal kırıklığı yaşadım. Sosyal psikoloji ve sosyoloji verileri ile düşünmek de beni rahatlatmadı ve televizyonculuk kariyerime son verdim. O zamanlar son verdiğimi düşünüyordum... Sonuç olarak ekrandan da aktif gazetecilikten de uzaklaştım.

Meğer farketmeden ‘tükenmişlik sendromu’ yaşamışım. Adını şimdi koydum ama neyse... Sözü fazla uzatmayayım, sonuçta iyi oldu. Uzak kaldığım süreçte yakın tarihi araştırarak analiz etme süreci yaşadım; okudum, yorumladım, yazdım, anladım. Ardından farkettim ki, televizyonculuğun doğası gereği, günlük koşturma içinde insan körleşebiliyor ve hatta derinleşemiyor, analiz kısırlığı yaşayabiliyor. Ayrıca eski bilgi ve verileri güncelleme fırsatı olmadan yola devam ediyor ve bu da eksiklik yaratıyor.

Nasıl mı?

Bunu da kuantum mevzusu ile açıklamak istiyorum. Yok yok kaçmayın hemen, hala anlayabildiğimi söyleyemeyeceğim, diyerek gülümseteyim önce sizleri...

Sevgili okur, itiraf ediyorum:

Kuantum konusu ilk çıktığı zamanlarda pek bir popülerdi ve ben de çok hem de çok anlamak istedim. Okudum, anlattırdım, örneklendirdim ama gerçekten bir türlü kavrayamıyordum. Sonra ilkokul öğrencisi yeğenimin verdiği dersle kendime geldim.

Meğer benim klasik fizikle yetişmiş beynim yepyeni bilgiyi almayı reddetmişti. Oysa yeğenim taze ve güncel bilgi ile fizik öğrenmeye başlamıştı ve hemen kavramıştı. Gerçekten böyle şeyler olabiliyor yani...

Dolasıyla insanın kendini-bilgilerini güncelleyebilmesi, tabii bu arada zamanın ruhunu anlayabilmesi çok önemli. Ayrıca da insanın etrafında taze beyinlerin varlığı çok önemli.

Çok uzattım değil mi? Sadede gelecek olursam, bence bugün Türkiye’de siyaset hayli körleşmiş, analiz ve üretme yeteneğini yitirmiş, popülist ve gündelik bir hal almış durumda. Bu durum beni çok rahatsız ediyor çünkü bir sonraki hamle düşünülmeden büyük hatalar yapılıyor. Tükenmişlik sendromundan olabilir mi?

Ülkemin siyasetçilerinin yurtseverliğinden yana endişem yok ama körleştiği, analiz yeteneğini yitirdiği ve de dolduruşa gelindiği konusunda ciddi endişelerim var. Bütün bunlar tükenmişlik sendromundan olabilir mi acaba?

Ayrıca Türkiye’nin bölgesel ve dünya siyasetindeki varlığı itibariyle, olan bitenin doğru okunduğu konusunda ciddi endişelerim var. Yeni bilgilerle ve verilerle güncellenememiş olunabilir mi?

Bence bu tükenmişlik sendromu çok önemli, üzerinde ciddi ciddi düşünülmeli. Şimdi diyeceksiniz ki, ‘şaibeli referandum iptal olsun’ yerine bu tükenmişlik sendromu yazısı da nereden çıktı?

Gerçekten tam zamanı... Yıpranmaya yarattığı sorunlarda boğulmaya başlamış iktidara can simidi atıldığına göre tam da zamanı.

Asıl meseleye gelince...

Bence onca gürültünün arasında gözden kaçmaması gereken bir durum var. Çünkü yenilense de yenilenmese de Türkiye bir süreç yaşıyor ve ‘evet’ diyenlerin cumhurbaşkanı adayı var ama ‘hayır’ diyenlerin adayı yok. Üstelik de bu referandum sürecinde olduğu gibi birlik halinde hareket edip edemeyecekleri belli değil. O bakımdan önce bir toparlanmak ve derhal harekete geçmek gerekmez mi?

Tükenmişlik sendromlu siyaseti yazdım çünkü hala hiçbir siyasetçiden ‘hayır’ diyen Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının net mesajını gördüğüne dair söylem ve eylem göremedim.

Oysa herşeye rağmen bu ülkenin büyük kentleri; Ankara’dan İstanbul’a, Adana’dan Antalya’ya, Diyarbakır ve Van’dan İzmir’e, Edirne’den Hakkari’ye yurttaşlar ‘hayır’ dedi. Bu mesajın siyasi bir projeye dönüşmesi gerekmez mi?

Adına ulusal ittifak mı dersiniz, hayır cephesinin siyasi buluşması mı dersiniz, ne derseniz deyin. Bundan sonra Meral Akşener'i Ümit Özdağ'ı, Ahmet Türk'ü Alper Taş'ı; ülkücüsü, milli görüşü ve solu ile büyük bir çatı oluşması gerekmez mi?
Mümkün... Bu çatı illa siyasi parti olmak zorunda değil, Türkiye'nin kurucu partisi CHP'nin lokomotifliğinde ittifaklarla pekala oluşturulabilir.

Çünkü gelecek seçime hazırlanmak zorundayız. Dolayısıyla asıl düşünmek ve hazırlanmak gereken, odaklanmak gereken budur. Çıkış reçetesi de bellidir.


Yoksa gerisi sürükleniş... üst akıl, alt akıl, o-bu-şu siyasi projeler değil, kendi
siyasetini üretebilen bir ülkede yaşamak istiyorum.


Süreklenen ve nereye gittiği belli olmayan bir ülkede yaşamak istemiyorum da o bakımdan yani...
tükenmişlik sendromlu siyaseti de terketmek gerek, diyorum.


Tükenmişlik sendromu çok önemli...