• USD  32,36
  • EURO  34,96
  • BORSA  9.079,97
  • ALTIN  2.325,62
SON DAKİKA
Yalancı krizler ülkesi Türkiye…

Semra Topçu semra_tv@yahoo.com

Yalancı krizler ülkesi Türkiye…

11 Ekim 2017 16:02

Aslında Türkiye olarak sadece tepki gösteriyor’muş gibiyiz, aslında ön safta, yüksek perdeden ‘şov’ tepkiler sözle dile getiriyor ya ‘aynı’ şiddetle kapıları kapatma kararı alıyoruz, sonra kulağımızı ters gösterircesine yan yollar açıyoruz.


Müftüler-imamlar yaşamımızın her alanında…

Çocuklarımıza akıl ve bilimle eğitim vermek varken, ağır sağlık sorunları ya da “afet-felaket” yaşayanlarımıza psikolog desteği gerekirken, karşımıza imamlar çıkıyor. Şimdi de gündemimizde nikah kıyma yetkisi var.

Evlilikleri ‘laiklik’ ilkesine uygun düzenleyip, çocuk yaşta evlilikleri ve kumalığı yani çok eşliliği engellemek varken, nikah kıyma yetkisini müftülüklere veren yasa yarın (12 Ekim Perşembe) günü Meclis Genel Kurulu’na getiriliyor.

Kadın örgütlerinin hep birlikte itiraz etmesi umudu içindeyim. Umudum canlı zira daha birkaç ay önce, ‘tecavüz yasası’ diye nitelenen yasa teklifini çıkarılmasına engel oldular.

Meclis’in kapısına dayandılar, AKP’yi, bütün kadınların desteğiyle geri adıma zorladılar. Şimdi medeni hakları yok edecek bu düzenlemede aynı gücü yeniden göstermek ve aynı sonucu almak mümkün… Diyordum ki…

Dün Kadın Dernekleri Federasyon Başkanı Canan Güllü Meclis’e uyduruk bir gerekçeyle sokulmadı. Oysa milletvekillerine durumun ‘garabet’ olduğunu anlatmak istiyordu. Yok yok, sorun değil. O yine de bir yolunu bulur anlatır da… Mesele burada engellere yeni engellerin eklenmesinde.

Mesele Türkiye’nin hızla Batı’dan uzaklaşmasında, uzaklaştırılmasında. Tamam Batılı ülkelerin buna katkısı yadsınamaz ama ortaya çıkan sonuç yurttaşların medeniyetten uzaklaşmasına katkı sunuyorsa itiraz edilmelidir.

Gerçi Batılı ülkelerin de, yüksek perdeden bağrış çağrış arasında yaşanan krizlerde kafaları karıştıran eylemleri yok değil. Ama olsun bu bir akıl-bilim ile gericileşmenin savaşı… Ancak kriz deyip de geçemiyoruz. Çünkü krizler de bir acayip. Örneğin vize krizi…

555 kilometre yol yapıp Sofya’da ABD vizesi alıp, ortaya konan barajı aşabilecekmişiz. Zaten bütün suçlu da ABD Büyükelçisi Bass’miş. O gidince sorun bitebilirmiş…

Başbakan’ın deyimiyle kriz daha fazla tırmanmazmış…

İyi de o zaman neden kriz yaşıyoruz? Madem geri adımlar atacaksınız durduk yere niye fırtına koparıyorsunuz? Niye bu ülkeyi, yurttaşlarını geriyor, mağdur ediyorsunuz?

Krizin devamında konunun Rıza Zarrab davasına bağlanacağı anlaşıldı. Anlaşılan krizler bitmeyecek.

Aklımdan geçen hızlı düşünceler arasında Romain Gary’nin (Emile Ajar) Yalan Roman kitabında takıldım. Romanın kahramanı, ‘mış gibi’ yapmak üzerine kafa yorarken,dünyanın da gerçek olmadığını, her şeyin sahte olduğunu anlatmaya çalışıyordu.

Döndüm dolaştım, burada bir durdum. Romanı bir daha okurum o ayrı da, şu krizler, fırtınalar ve ardından ‘aldatıldım’ söylemleriyle u dönüşleri beni şüphelendirdi.

Krizlerimiz ‘mış gibi’ olunca, tepkilerimiz de ‘mış gibi’.

Aslında Türkiye olarak sadece tepki gösteriyor’muş gibiyiz, aslında ön safta, yüksek perdeden ‘şov’ tepkiler sözle dile getiriyor ya ‘aynı’ şiddetle kapıları kapatma kararı alıyoruz, sonra kulağımızı ters gösterircesine yan yollar açıyoruz.

Yoksa arkada pazarlıklar mı yapılıyor… Şüphe yaratan bir durum var çünkü, Zarrab dosyasının Türkiye’yi 15 yıldır yönetenlerde ne kabuslar yarattığı ya da yaratacağını daha bilmiyoruz.

Ülke çıkarı deyip Mehmetçiği sahaya sür, İdlib’de Rusya-İran ortaklığı ile harekata çık, ABD ile kriz yaşıyormuş gibi dur ama Zarrab pazarlığı yap…Görüntü bu. Yazık bu ülkeye.

Çözümsüz yazı olur mu, olmaz…

Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘mış gibi’ olmayan tamamıyla; her alanda her anlamda ‘hakikatin’ yaşandığı kurucu ideallere dönmek gerek.

Kuvvayi Milliye üç ayak üzerine kurulmuştu; toprak bütünlüğü-barış-özgürlük!

Toprak bütünlüğünü cumhuriyet sağladı. Bu bütünlük üzerinde barış, özgürlük ve demokrasi ilkeleri ile hareket edildiğinde sorun kalmayacaktır.

Bunun için de ‘mış gibi’ yapmayan muhalefete ihtiyaç var. Tıpkı Adalet Yürüyüşü’nde olduğu gibi…