• USD  32,38
  • EURO  34,73
  • BORSA  10.025,91
  • ALTIN  2.432,35
SON DAKİKA
Şehvetiye Tarikatı yargılanıyor, ya diğerleri?

Semra Topçu semra_tv@yahoo.com

Şehvetiye Tarikatı yargılanıyor, ya diğerleri?

17 Eylül 2019 09:30

Kimi Ensar Vakfı gibi çocuklara tecavüz edildiği haberleri ile anılıyor, kimi Adnan Hoca gibi safahat alemleriyle…


Kimi Ensar Vakfı gibi çocuklara tecavüz edildiği haberleri ile anılıyor, kimi Adnan Hoca gibi safahat alemleriyle… Ortak noktaları, dini örgütlenme ama aynı zamanda ticari ve mali örgütlenme olmaları. Uç noktası, 15 Temmuz darbe girişimi ile FETÖ. Ancak Timur Soykan’ın “Badeci Şeyh’in Sır Odası” ile İsmail Saymaz’ın “Şehvetiye Tarikatı” kitapları, ülkemize tarikat ve cemaatlerin yaydığı pis kokuları, bu din adına örgütlenen yapıların iğrençliğini gözler önüne serdi. Aynı zamanda eski bir tartışmayı da yeniden gündeme getirdi; 

Hani Tekke ve zaviyeler kapatılmıştı? 

Ortaokula başlamamıştım henüz, yani ergen bile değildim. Erzurum’da akraba ziyaretindeydik. Akşamüzeri bir araya gelen komşu kadınların arasında vakit geçmiyor, kendimize eğlenceler çıkarıyor, çoğunlukla da kitap okuyarak oyalanıyorduk ablamla. Orada tanıdım o yaşlı köylü kadınını. 

Elimizde kitapları görünce, “Kız kısmı okumaz, yavuklunuza mektup mu yazmak istiyorsunuz, ondan mı okuyorsunuz” diye çıkışmıştı bize. Çok acayip gelmişti bana, çocuk aklımla bir yere koyamamıştım bu sözleri. Hiç mi ihtiyaç duymaz, insan okuyup yazmadan nasıl yaşar, diye düşünmüştüm. 

Sonradan öğrendim, o zamanlar o kasabada Nur Cemaati etkinmiş. Bizler kendi dünyamızda Tekke ve Zaviyeler kapatıldı, Cumhuriyet cemaat ve tarikatlara izin vermiyor diye düşünürken, meğer 1925’te kapatılan sadece boş mekânlarmış. Ne saflık… ya da ne aymazlık!

Türkiye 15 Temmuz’da, tepesinde yağan bombalarla tarikat örgütlenmelerinin ne derece büyük bir tehdit olabileceğini, darbeye kalkışabilecek güce ulaşabileceğini gördü. Günlerdir Türkiye’nin konuştuğu ”Şehvetiye Tarikatı” gerçekliği ise, tehlikenin başka bir boyutuna daha dikkat çekti; meğer bu ülkenin ahlaki yapısı da çökmüş... 

Akılla izah edilemeyen ilişkiler ağı ve ahlaksızlığın din kisvesi altında nasıl rahatça sergilenebildiği insanı dehşete sürüklüyor. Meğer bu ülkede kandırılmaya müsait ne çok insan varmış. 

Yasakken böyleyse serbest mi bırakmalı? 

Peki ne yapacağız? AKP iktidarının 18 yıllık varlığı içinde beslenip büyüdükleri açıkça gözlemlenirken, tarikatların bu anormalleşen varlıkları ile nasıl mücadele edilir? 

Son derece özgür seks partilerine dönüşen şeyh mürit ilişkileri, kişilerin cinsel arzu ve fantezilerinin garipliği olarak kalsın, bizi ilgilendirmez. Fakat inanılmaz büyük kayıtdışı ekonomisi ve devlete sızma girişimleri ile bu zararlı organizmalarla mücadele edilmesi şart. 

30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilen kanunla tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması kararı belli ki işlevsiz kalmış, hatta şimdilerde belli ki adeta fırsata dönüştürülmüş. Dahası şeyhlik, dervişlik, müritlik, falcılık, büyücülük, vb

yapılması ve bu unvanlarla ilgili elbise giyilmesi de yasakken boy boy televizyonlarda konuşuyor, “fetva” veriyorlar. Sonuçta yasağın aslında işlevsiz olduğu gerçeğiyle nihayet yüzleşiyoruz. 

Ayrıca Tevhidi tedrisat kanununun da uygulanamadığı verilerle ortaya çıkıyor, tüm eğitim kurumlarının tek çatı altında Milli Eğitim Bakanlığına bağlanamadığını da anlıyoruz. Hemen her gün kaçak kuran kurslarından haberler alıyoruz. 1 milyondan fazla çocuğun tarikat ve cemaatlerin elinde olduğunu öğreniyoruz.  

2018’de Eğitim politikası uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı’nın hazırladığı rapora göre, Türkiye’de 2,6 milyondan fazla kişinin bir tarikat ya da cemaatle organik bağı bulunuyor. Bir tarikat ya da cemaatin mensubu olduğunu ifade edenlerin yüzde 9’u, "ılımlı İslam" tabirini reddediyor ve İslam’ın özünün cihat olduğuna inanıyor. 

Ayrıca Balcı’nın saha çalışmasına göre, Türkiye’de belli başlı 30 tarikat ve onlara bağlı 400 kol bulunuyor. Sadece İstanbul’da açıktan faaliyet yürüten tekke sayısı 445 ki, merdiven altı bağlantılı yapıları tespit etmenin mümkün olmadığı belirtiliyor. Yine aynı rapora göre Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkari, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa’da ise cemaat ve tarikatlara ait 800’ün üzerinde faal medrese bulunuyor.

Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre ise,  Türkiye’de 10 bin 53 özel öğretim kurumu bulunuyor. Bu kurumların üçte biri bir tarikat ya da cemaat ile bağlantılı. Tarikat ve cemaatlerle bağı olan okullarda öğrenim gören öğrenci sayısıysa yine 2018 verilerine göre 210 binin üzerinde.

Sorunun ne kadar büyük olduğunu, FETÖ’yle mücadele edilemediği yorumlarını da ekleyince anlıyoruz. Gün geçmiyor ki, askeriyede bakanlıklarda FETÖ temizliğine ilişkin yeni operasyonlarla karşılaşmayalım. FETÖ’nün yerini METÖ-SETÖ gibi farklı cemaatlere bıraktığına dair analizleri de ekleyince durum içinden çıkılmaz bir hal alıyor. 

İşte İsmail Saymaz, bu içinden çıkılmaz hal için bir de çare öneriyor; cinsel fantezilerini şeyh kılığında rahatça yaşayabilen hatta şeyhliğini yüzlerce insana kabul ettirebilen şarlatanların ipliğini pazara çıkaran Saymaz, Türkiye’nin tekke ve zaviye kanununu değiştirmesi gerektiğini de ifade ediyor. 

Gerçekten de yapılacak ilk şey “tekke ve zaviyeleri kapattım” demekle kapatılamadığını kabullenmek ve ardından da buna göre bir mücadele başlatabilmek, değil mi? Vakıflar aracılığı ile cemaat ve tarikatların örgütlenmesinin serbest bırakılması, denetimin sağlanması, kayıtdışılıkla mücadele anlamına gelmez mi? 

Yıllar önce CHP’nin genel başkan yardımcılarından Bülent Kuşoğlu’nun önerisi aklıma geldi. Tekke ve zaviyelerin düzenlenmesi ve denetlenmesi gerektiğini söylediği için büyük tepki görmüştü. Kuşoğlu 2011 yılında tepki çeken sözlerine şöyle açıklık getirmeye çalışmıştı: 

“Bugün kapatıldıkları tarihten çok daha fazla Tekke ve Zaviye var. Birbirleriyle uğraşıyorlar. Birbirlerini sapkınlıkla suçluyorlar. Din yanlış yönleniyor. Bunların düzenlenmesi, denetlenmesi, görünür hale getirilmesi lazım dedim. Tekkeler ve Zaviyeler bir gerçektir, vardır. Bunu görünür hale getirmek lazım. Görmezden gelerek bu konuyu halledemezsiniz. Bunların geliri gideri belli değil, ne yaptıkları belli değil. "

Din adına faaliyet gösteren bu tarikat yapılanmalarının 50 milyar lirayı aşan kayıtdışı ekonomisinin kayıt altına alınması, farklı faaliyet alanlarında varlık göstermelerine engel olunması, camilerde bağış adı altında para toplanmasına sınırlama getirilmesi ve kayıt altına alınabilmesi vs.

Devlet ve belediye kaynaklarının bu yapılara nasıl akıtıldığını gördükçe, bunların yapılabilmesi mümkün değil diyeceksiniz, haklısınız. Laik ve demokratik bir ülkeye yakışan reçete hazır olsun da…