• USD  32,25
  • EURO  34,78
  • BORSA  10.187,85
  • ALTIN  2.401,84
SON DAKİKA

Eski Başbakan Mesut Yılmaz sessizliğini bozdu:

Eski Başbakan Mesut Yılmaz sessizliğini  bozdu:

03 Ekim 2016 10:04

Eski Başbakan Mesut Yılmaz, 15 Temmuz sonrasında darbe girişimi Fetö ve asker sivil ilişkilerine dair görüşlerini açıkladıç


BUNDAN SONRA SİLAH TEHDİDİYLE BİLE KİMSE BENİ SİYASETE SOKAMAZ

- Geçen hafta New York’ta ‘Başarısız Darbe Girişiminin Anatomisi’ başlıklı paneli yönettiniz. Davet kimden geldi? Bunu AK Parti’nin değirmenine su taşımak olarak görenler oldu.

Bu paneli düzenleyen Bahçeşehir Üniversitesi’nin Amerika’da kurduğu ‘Global Policy Institute’ isimli düşünce kuruluşu. Bahçeşehir Üniversitesi’nin kurucusu Enver Yücel de benim çok eski dostum. Panelden iki hafta önce beni aradı ve benden bu paneli yönetmemi istedi. Ben de memnuniyetle kabul ettim. 23 Eylül günü de New York’un en itibarlı mekânlarından birisi olan Harvard Club’da bu toplantıyı yaptık. Başkanlık seçimiyle yatıp kalkan Amerikan kamuoyuna Türkiye’deki darbe girişiminin arka planını anlatmayı, daha doğrusu bu konuda yapılan yanlı ve yanlış yayınların etkisini elimizden geldiğince gidermeyi amaçladık. Bunu sadece bir vatandaşlık görevi olarak yaptık. Özellikle medyadan, akademisyenlerden ve düşünce kuruluşlarından iyi bir katılım oldu. Ben zaten daha önce de Almanya ve Avusturya medyasında mülakat yaptım, makaleler yazdım. Onlar beni AK Parti’nin muhaliflerinden diye tanıttılar.

- Siz de kendinizi böyle mi tanımlıyorsunuz?

Benim AK Partili olmadığımı AK Partililer de biliyor. Hatta bana göre biz Anavatan Partisi olarak Türkiye’de hiç benzeri olmayan bir ekolü temsil ediyoruz. Bizim özelliğimiz eğilimleri birleştirmekti. Ben Türkiye’de bizim dışımızdaki bütün siyasi partilerin şu veya bu yönden Türkiye’deki farklılıklardan nemalandığını düşünüyorum. Türkiye sadece fiziki ve coğrafi olarak değil sosyal yapı olarak da deprem fayları üzerinde olan bir ülke. Bizim sadece altımızdan geçmiyor deprem fayları, üstümüzden de bizi ayıran etnik, mezhepsel, yaşam tarzı, kültürel farklar gibi çok fazla fay geçiyor. Bana göre Türkiye’de siyasetçinin öncelikli görevi bu faylara rağmen Türkiye’yi bir arada tutmak olmalı. Ama bizim dışımızdaki hiçbir siyasi partinin bu farklılıkları gidermek için çaba harcadığına hiç emin değilim.

Anavatan Partisi’yle birlikte benim siyasi hayatım da sona erdi. Ben Özal’dan sonra bütün o türbülanslı dönemlerde Anavatan Partisi’ni 12 sene daha genel başkan olarak ayakta tuttum. Ama maalesef benden sonraki siyasi konjonktürde artık Türkiye’de birleştirici bir partinin farklılıkları gidermek pahasına bedel üstlense de yaşam şansı olmadığını gördüm. O tarihten beri de siyaseti sadece yakından izliyorum. Ancak bu beni yapılan iyi işlerden mutlu olmaktan, yanlışlardan mutsuzluğa düşmekten de alıkoymuyor. Siyaseti yakından izliyorum ve örneğin normal şartlarda çok daha uzun zamanda gerçekleşecek çok büyük altyapı yatırımlarının kısa sürelerde ülkeye kazandırılmasından büyük mutluluk duyuyorum. Buna karşılık, ülkenin temeli olan adalet kurumunun içine düştüğü kaostan, dış politikada sık sık yaşadığımız gereksiz krizlerden de büyük üzüntü duyuyorum.

- ‘Ben aktif siyaset defterini kapattım. Bir daha dönmek gibi bir niyetim yok’ diyorsunuz. Ama sizin 15 Temmuz paneliyle gündeme gelmenizi belli çevreler ‘Mesut Yılmaz’ın acaba AK Parti saflarında siyasete dönmeye niyeti mi var?’ diye yorumlayabilir.

Bundan sonra silah tehdidiyle bile kimse beni siyasete sokamaz. Ben 30 sene siyaset yaptım. 12 sene genel başkanlık, 3 defa başbakanlık, muhalefet liderliği, bağımsız milletvekillik yaptım. Siyasetin iyi-kötü bütün yönlerini yaşadım. Bana göre Türkiye’de siyaset yapmak için ben yanlış bir insanım.

GÜLEN’LE ÖZAL’IN ÖLÜMÜNDEN SONRA 3 KEZ GÖRÜŞTÜM HİÇ ETKİLENMEDİM

- 28 Şubat davası için mahkemeye tanık olarak gittiğinizde Fetullah Gülenile birkaç kez görüştüğünüzü ama kendisinden hiç etkilenmediğinizi anlattınız. Ancak biliyoruz ki başta Ecevit olmak üzere dönem dönemkoalisyon kurduğunuz siyasetçilerin Gülen’e büyük teveccühü vardı. Hatta aleyhinde bir hukuki tasarruf olmasın diye çaba gösteriyorlardı. Siz tam da o dönemlerde mi görüştünüz?

Ben Fetullah Gülen’i hayatımda ilk kez rahmetli Özal’ın cenaze töreninde gördüm. Ondan sonraki beş yıl içinde de yanlış hatırlamıyorsam üç kez görüştüm. Görüşmelere ANAP’ta siyaset yapan ve kendisine sempati duyan arkadaşlar aracılık ettiler. Tek amacım önemli bir kitleyi etkileyen ve etkisi giderek artan bir din adamını tanımaktı. Sanıyorum onun açısından da aynı şey söz konusuydu. Çünkü ben 28 Şubat’tan sonraki hükümetin başbakanıydım. Bu görüşmelerde kendisinden hiç etkilenmedim. Onun da benden etkilenmediğini zannediyorum.

ECEVİT HAYATTA OLSA O DA ERDOĞAN GİBİ ‘HATA YAPMIŞIM’ DERDİ

- Sizin o gün görüştüğünüz Gülen profili 15 Temmuz sonrasında tartışılan profille örtüşüyor mu?

İtiraf edeyim ki, gördüğüm o çok mütevazı, çok saygılı, her sözünü tartarak konuşan insanın böyle bir terör örgütüne liderlik yapabileceğini o tarihlerde hiç aklımdan geçirmedim. Beni uyaran hadise bu hareket mensuplarının zaman içinde devletin istihbarat birimlerine aşırı ilgi duymaları ve bu birimlerde görevlendirilen kişilerin Cemaat’e yakınlık söylentileri oldu. Bu konudaki şüphelerimi zaman zaman rahmetli Ecevit’le de paylaştım ve tartıştım. Rahmetli Ecevit Gülen hareketine sempatisini gizlemezdi. Hatta MGK’da cemaatler meselesi gündeme geldiğinde ‘Tüm cemaatleri aynı kefeye koymamak lazım, bunların içinde Türkiye’yi yurtdışında tanıtan, Türkçeyi yaygınlaştırmak için çalışan, eğitim hizmeti sağlayanlar var’ diye konuştuğunu hatırlıyorum. Rahmetli Ecevit’in laiklik konusundaki hassasiyeti herkesin malumudur. Eminim ki, bugün hayatta olsaydı ve 15 Temmuz’u yaşasaydı o da Sayın Cumhurbaşkanımız gibi ‘Ben bu örgütü böyle bilmiyorum, hata yapmışım’ derdi.

KOALİSYON DÖNEMİNDE GÜLEN’E SORUŞTURMA AÇILMASINI SAVUNAN HEP BENDİM

- Sizin Ecevit’le tartışmanızın sebebi neydi?

Ben hükümet olarak bu konuyu sorgulamamız gerektiğini düşünüyordum. Gerekirse bu konuda bir soruşturma açılması gerektiğini savunuyordum. 1996-1999 yılları arasında hep bunu savundum.

- 15 Temmuz’dan sonra eski Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral bir televizyon programında şöyle bir hikâye anlattı: 1998 Eylül’ünde Emniyet’teki Cemaat kadrolarına yönelik bir çalışma yapmak istedim. Mesut Bey ‘Sakın ha, Ecevit bu Cemaat’e meftundur’ dedi...

Ben o programı izledikten sonra Sayın Saral’ı aradım ve meftun kelimesini benim hayatımda belki de hiç kullanmadığımı, benim böyle bir ifadem olmadığını söyledim. Kendisi de bana ‘Efendim haklısınız. Siz bana Ecevit bu konuda hassastır dediniz, ama ben onu böyle anlamlandırdım’ dedi. Önemli olan husus şu: Gülen örgütü o dönemde hem Genelkurmay hem de MİT tarafından zaten sürekli izleniyor. Ama bugün geriye baktığımız zaman görüyoruz ki, bu incelemeyi yapacak birimlere nüfuz ettikleri için bu incelemelerden hiçbir sonuç çıkmamış. Nuh Mete Yüksel’in Gülen aleyhine açtığı davayı hatırlayın. O davada delil yetersizliğinden beraat kararı çıktı. Bugün gün ışığına çıkan gerçeklerin çoğu zaten o davanın iddianamesinde de vardı. Eğer yargınız ele geçirilmişse siz hukuk devletinde polis raporuyla nasıl sonuç alacaksınız?
- Cevdet Saral o yayında size ithafen şunu da söyledi; ‘Ecevit sizin cemaat aleyhine bir soruşturma yaptığınızı öğrenirse hükümet yıkılır’.
Doğru değil. Ecevit bu konuda hassastır, bu soruşturma sağlıklı yürümez, siyaset olarak da bize zarar verir dedim.


cemaat, mesut yılmaz, fetö, ecevit, cevdet saral
ÖNCEKİ O Ses Türkiye’de güldüren gaf SONRAKİ Evlilik romanı yazarı 5 ayda boşandı