Enis Ersoy enis.ersoy@hotmail.com
Jean Paul Sartre ve Başakşehir
20 Temmuz 2020 13:48
Keşke devletin imkanlarını Başakşehir diye yapay bir kulüp oluşturmak yerine Karagümrük, Vefa, Eyüpspor gibi İstanbul'un köklü kulüplerine harcasaydınız. Tek başınıza sevinmek yerine, onbinleri sevindirirdiniz.
Albert Camus'nun 'Yabancı' adlı romanı hala dünyanın en çok okunan kitapları arasındadır. Varoluşçuluk akımı üzerine temel eserlerden kabul edilir.
1942 yılında yayınlanan Yabancı, bir insanın hayata hatta ölüme olan kayıtsızlığını anlatır. Cezayir'de tesadüfen bir cinayet işleyen, orta sınıfa mensup bir Fransız olan Meursault'a göre, hayat tamamen anlamsızdır. İnsanın ne zaman öldüğünün hiçbir önemi yoktur. Ölüme giden yolculuğunu da bu kayıtsızlıkla izler. Okumayanlara tavsiye ederim.
Camus'nun Yabancı'sı üzerine, ustası kabul ettiği ünlü Fransız düşünür Jean Paul Sartre, bir yıl sonra bir eleştiri kaleme alır.
Sartre, o yıllarda felsefenin fenomenoloji akımına yoğunlaşmıştır. Bu akıma göre, 'gerçeğin kendiliği' diye bir şey yoktur. Çünkü gerçeklik, kendisine bakan bilinç tarafından tanımlanır.
Sartre, bu gözle yazdığı eleştiride, deneyimlerin bize anlam yüklü olarak geldiğini söyler, "bir piyano sonatı, özlem duygusunun melankolik bir temsilidir. Bir futbol maçı seyrediyorsam, onu bir grup insanın, yuvarlak bir topa uzuvlarıyla vurmaya çalışığı anlamsız bir sahne olarak değil, bir futbol maçı olarak görürüm. Eğer ilkini görüyorsam, futbolun ruhunu anlayamamışımdır" der.
Dünya maalesef hala futbolun sadece futbol olmadığını anlayamamış insanlarla dolu. Kimi aydınlarımız, geçmişi yüzyılı aşan bir derbi mücadelesini, elinde patatesli gözlemesiyle stada doğru böğürerek yürüyen insanların eğlencesi olarak tanımlıyor. Canları sağolsun.
Futbol, bazen yalnızlığında boğulan insanların aidiyet duygusudur, ailesidir, kardeşidir. Bazen ezilmişliğe karşı isyanın sesidir.
Bir gol sizi, hiç tanımadığınız bir insanla kemiklerini kırarcasına sarılmanızı ya da binlerce insanla aynı anda kahrolmanızı sağlar.
Her golde, çocukken babanızın omzunda ya da gençlik zamanı okulu kırarak gittiğiniz maçların anısını vardır.
Rakibiniz attığı golde, siz üzülürken bir anda evinde o maçı izleyen o takımı tutan arkadaşınızın, kardeşinizin sevinci geliverir aklınıza.. Kısacası kim ne derse desin, futbol güzeldir, bize inanmıyorsanız, Sartre'a kulak verin.
Bir sezonun daha sonuna geldik. Başakşehir takımı bir hafta kala şampiyonluğunu ilan etti. Hayırlı, uğurlu olsun. Gelgelelim, sokaklarda bir korna sesi dahi duyamadık.
Sebebi şüphesiz, Başakşehir'in devlet destekleriyle yaratılmış yapay bir kulüp olmasıdır. Şehir kulüpleri zaten o kenti temsil eder. Ama İstanbul'da bir kulübün kök salması için uzun yıllar geçmesi gerekir.
O kulübü semtin gençleri yokluklar içinde kurar, çamurlu sahalarda mücadele eder, sonunda önce semtinin ardından milyonların sevgilisi haline getirirler.
Beşiktaş'ın, Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın ve bugün maddi yokluklar yüzünden alt liglerde var olma mücadelesini sürdüren Karagümrük, Vefa, Eyüp, Zeytinburnu, Sarıyer, Beyoğluspor gibi kadim kulüplerin hepsi aynı yollardan geçmiştir.
Yukarıda saydığım ve sayamadığım geçmişi uzun yıllara dayanan, hala semtlerinin sembolü olan pek çok kulüp varken, iktidar neden Başakşehir'i yaratma ihtiyacı duydu?
Tamam üç büyüklerle; onları yönetenler ile aranızdaki siyasal-sınıfsal farklılıklardan kaynaklı sorunlar olabilir. Semt kulüpleriyle ne sorununuz var?
Başakşehir'e sağladığınız destekleri sadece 3 kulübe, mesela Vefa, Eyüp ve Sarıyer'e bölüştürseydiniz onlar da bugün süper ligde mücadele ediyor olurdu.
Şampiyonluk sevincini sadece siz değil, koskoca ilçeler coşkuyla yaşardı.
Zannediyor musunuz, Başakşehir bu yıl şampiyon oldu diye seneye tribünleri seyirciyle dolacak? İktidar değiştiği gün Başakşehir'i girdiği ilk krizden kim çıkaracak?
Yarın bir gün ihtiyaç duyup da bir kampanya düzenlese hangi taraftar, dişinden tırnağından artırıp para gönderecek?
Melih Gökçek'in yaratmaya çalıştığı Osmanlıspor'un hali ortada. Yazık oldu harcanan paralara.
Bu defa ise milyonların yaşayamadığı sevinçlere yazık oldu.
Gerçekten bir iktidar, neden geçmişi ile bu kadar kavgalı olma ihtiyacı duyar?